Feeds:
Posts
Comments

Archive for the ‘Uncategorized’ Category

Art4Kritik (Özel)

BÜŞRA ÖZKARDAŞ’IN YANGINLARI KONU ALAN ÇALIŞMALARI, DÜŞÜNDÜRÜYOR…

Genç sanatçılarımızdan Büşra Özkardaş’ın yanan ormanlarımız ile ilgili çalışmaları, düşündürürken, duygulandırıyor.

Ülkemizde ormanlarımız cayır cayır yanarken, herkes gibi sanatçılarımız da bir taraftan sosyal medyada duygularını dile getirirken, bir taraftan da gelecekte bu günleri hatırlatacak eserler üretmeye devam ediyorlar.

Büşra Özkardaş, sosyoloji çıkışlı bir genç sanatçımız. Ormanların, ağaçların yaşamda nasıl önemli olduğunu sanatıyla anlatabilmek adına, yapraklar ile yaptığı resimleri için, “Yangından kurtardığım yapraklar ile yarınlara kalıcı bir mesaj bırakmak istedim.” diyor.

“Sanatçı aynı zamanda tek başına bir sivil toplum kuruluşu gibidir, hisseder, yaşar ve hissedip yaşadıklarını mesajı ile topluma aktarır ve benim de yaptığım budur. Ormanlarımızda yanarak yok olan canlıları ve canların nasıl yandığını unutmamak gerek. Bir can canlı olarak nasıl yanar, düşünmesi bile korkunç. Yangın sanki bin başlı canavar, birini yok ediyorsunuz, öteki çıkıyor. Ülkemizin ormanlarını yok etmeye yönelmiş kötü niyetlilere, sanki taşeronluk yapıyor yangın canavarı.” diyerek duygularını paylaşan, Özkardaş, çalışmaları ile yapacağı online sergi için, yangınların son bulmasını bekliyor.

Sanatçının çalışmalarından bazı örnekler:

Read Full Post »

Art4Critic

Contemporary İstanbul 2018 bu yıl 13 defa perdesini açıyor. Acaba bu defa ülkemizden bir sanat starı çıkarabilir mi, bekleyip göreceğiz.

Türkiye gibi resim sanatına çok geç başlamış bir ülke olarak yapacağımız, kendi öz sanat değerlerimizi bulup ortaya çıkarmak ve dünyaya tanıtmak olmalıdır. Oysa şimdiye kadar gerek bu tür fuarlar ile gerekse, galeriler bazında sergiler veya sanat kurumları tarafından yapılan etkinlikler ile hep, işin ticari yanını ön plana çıkardık. Konu salt para olunca, sanat bir tarafa itildi ve parayı veren düdüğü çaldı misali, insanların gezerek rutin sanat görebileceği etkinliklerin dışına çıkamadık.

Elbette  yapılan sanatsal etkinlikler, fuarlar, sergiler insanların görmesi için planlanır. Fakat  nedense  şimdiye kadar bu etkinliklerden bir star çıkaramadık. Star denilince akla sineme yıldızı gibi bir star getirmek istemiyoruz. Görsel sanatlarda starlar örneğin, Richter, Picasso, Anselm Kiefer ve ortaya koydukları eserleri ile yeniyi başarmış, görsel sanatlar dünyasına bir vizyon getirmiş olanlardır. Peki bir ülkeden görsel sanatlarda nasıl starlar çıkarılabilir diye düşündüğümüzde, o ülkenin sanat piyasasının oturmuş olması, sanat adamlarının etik anlayış içerisinde ülkenin sanatını irdelemiş ve  nelerin yapılmış olduğu ve yapılmakta olduğu ile ilgili bir senteze varmış olmaları gerekmektedir. Hal böyle olunca iş o sentezleri değerlendirecek kurumlara düşmektedir. Bu kurumlar sanat piyasasının içinde bulunan, hem ülke sanatına katkı sağlayan hem de sanatçıya yol gösteren kurumlar olmalıdır. Bu kurumların başında devlet sanat kurumları, ülkenin varsa sanat müzeleri, sanat akademileri, galerileri ve sanat merkezleri gelmektedir.

Bu açıdan ülkemizi ele aldığımızda, bizim sanat piyasamızın sanat starları  çıkarmak için bir amaçları olmadığını görüyoruz. Çünkü sanat piyasamızın içinde birbirlerini seven, hürmet eden, kadir kıymet bilen ve  sanatçının kişisel popületisine değil de yaptığı sanatına değer veren kesimin azınlıkta olduğunu görüyoruz. Azınlıkta çünkü, böyle olmasaydı bugüne kadar mutlaka  sanat satarları çıkarabilir, ülkemizin adını  sanat neonlarına yazdırabilirdik.

Bu işi hangi ülkeler başardı biliyor musunuz?  Komşumuz İran. İranlı Zenginler, İran dışında sergiler açan sanatçılarını İsviçre’deki hesaplarından destekleyerek, İran’lı sanatçılar için uluslar arası sanat piyasalarında bir  rant sağlamış oluyorlar. Bizde ise yurt dışına taşmak, ülkemiz çağdaş sanatının önünü açabilmek için çaba harcayan sanatçılar, destekten yoksun olarak etkinliklerini sürdürmektedirler. Oysa bir market değeri yaratılan sanatçıların, dünya sanat platformunda  iyi yerlere gelebilecekleri olasılığı vatken bu şanstan mahrum kalmak, ülkemiz sanatının dış dünyaya getrektiği gibi açılabilmesinin önünü kesmektedir.

Şu anda Contemporaray İstanbul için heyecanlanan sanat piyasamız,  ekonomik krizin vurduğu ülkemizde, fuardan ne sinyal alabileceğinin bilmecesini yaşıyor.

Son zamanlarda  Türkiye dışındaki yabancı sanatçıların eserlerine odaklanan sanat yatırımcılarımız, yabancı sanatçılara  milyon dolarlar saçabilirken, ülkemizde  hak eden sanatçılar için ne yapıyorlar, kendilerini sorgulamalıdırlar. Sanatçımız atölyesinin kirasını vermekte zorlanırken, döviz  artışı karşısında çoğu yabancı kökenli olan sanat malzemelerine para yetiştirebilmek için de zorlanıyor. Ülkemde  bir elin parmakları kadar sanatçıya yönelmiş olan sanat piyasasında, müzayede firmaları, nedense yeni sanatçılar piyasaya sürmekte acemilik yaşıyorlar. Bunda da ülkemizde sanatın değerinden çok, kulaktan dolma bilgiler ile sanat piyasasına yönelmenin rol oynadığını düşünüyorum.

Ülkemizin önemli bir müzayede firmasının sitesinde Türk sanatçılarını dış dünyaya tanıtabilmek için çaba harcadıklarını okumuştum. Doğrudur, belli birkaç ismi yüksek fiyatlar ile gündeme getirdikleri için, dış dünyada da Türkiye’de sanatın para ettiği imajı yayılmakta fakat, o müzayedelerde dönen fiyatları, yurt dışına pazarladığımızda bulabileceğimizi hiç zannetmiyorum.

Contemporary İstanbul yeni medya ile ilgili bir bölüm oluşturmuş fakat, ülkemizde  yeni medya sanatı ile ilgili nelerin yapıldığından habersiz bu konuya daldıkları için, sınıfta kalacakları da şimdiden belli oluyor. Şu bilinmeli ki, sadece göstermelik olarak sunulanlar, ülkemiz sanatına bir katkı sağlamaz. Önce çok ca araştırılmalı, sonra yenilik insanlara sunulmalı. Geçen yıl da izlediğimiz yeni medya ile ilgili bölüm, fuarda fazla göz doldurmadı. Bı yıl ne olacak merak ediyoruz.

Bu yıl bazı sanatçıların fuara alınmadıkları kulağımıza geldi. Neden alınmadıklarını  araştırdığımızda, fuarın jürisinin kararı olduğunu öğrendik ve aklımıza acaba jüri yeterli bir jüri mi diye de geldi. Birkaç yıl Contemporaray İstanbul fuarlarına girmiş olan sanatçıların bu yıl fuara kabul edilmemelerinin nedenini Contemporaray İstanbul 2018  yönetiminin açıklaması gerektiğine inanıyoruz ki fuara, şaibe düşmesin… Seçici kuruldakilerin sanat kariyerleri hakkında fuar yönetiminin bir açıklamasını da bekliyoruz…

Temennimiz her yıl sanatın, sanatçılarımızın biraz daha mesafe kaydetmesinden yanadır. Fakat, eleştiriler de olmalı ki, mesafe kaydetmenin hızı artsın.

 

Read Full Post »

SANAT SOHBETLERİ 1

NOT: 1980’li yıllarda Ekonomik Bülten gazetesinde yazdığım Sanat Sohbetleri köşeme, bu platformda yer vermeye çalışacağım…

Yücel Dönmez    

Sanat insanın içinden geleni görsel bir mesaja çevirme yöntemi olarak doğdu ve yüz yıllar sonrasına,  kaya, mağara resimleri olarak geldi.

Çağlar boyu görsel sanatlar çeşitli kavimlerde yöreye, insanlara, doğaya göre şekillendi ve bugün de değişen dünya ile birlikte yerini koruyarak şekil değiştirdi.

Artık sanat mesajını görsel olarak izlenen fakat fikir olarak dikkate alınabilen bir şekilde vermeye başladı.

Günümüzde her şey sanat ve herkes sanatçı kavramı doğruluğunu koruyor fakat, görsel sanatları satın alınabilen bir mal gibi görmek ne kadar doğrudur düşünmek gerekir. Görsel sanatlar görecelidir ve bu iyi bu kötü diye bir yorum yapılması, seçime gidilmesi de saçmadır. Eğer ki sanata soyunan insan içinden geleni, beyninden ürettiği fikrini bir şekilde ortaya koyuyorsa ona saygı duymak gerekir, ta ki yaptığı sanat kendine özgüyse.

Sanata olan yeteneklerini yaptıklarıyla ortaya koyanlar,  çağlar boyunca ilgi görmüşlerdir ve sanatın yayılmış olduğu toplumlarda, daha bir disiplin ve daha iyi ekonomik veriler saptanmıştır. Bugün sanatın kuşaklar boyunca yayılmış olduğu toplumlarda, ekonominin çok daha iyi olduğunu görüyoruz.

Görsel sanatların paraya endekslenmiş olması ile, sanat eski samimiyetini yitirerek, sanatı ceplerindeki para gibi gören insanların odak noktası haline geldi.

Bu yüzdendir ki, günümüz de kendi köşelerinde sadece sanat yapmaya odaklanmış olan sanatçılar, reklamlar ile bir yere gelmek için çaba harcayan ve sadece isim olarak bir popülerlik sergileyen sanatçı kesimi ile ayrıcalık taşımaktadırlar.

Ne yazık ki, gerçekten sanatta yenilikler ortaya koyabilmek için çaba harcayan yetenekler, arkalarında para desteği olmadığı için, sanat piyasası denilen suni oluşumun dışında kalıyorlar. Örneğin, Londra’da Sotheby’s müzayede şirketine müracaat eden bir sanatçıya,  “müzayede geçmişin yok daha küçük müzayedelerde boy göster oralardan bir piyasa yarat ve tekrar bize gel” diyebiliyorlar. Bu demek oluyor ki, sanatçının yaptığına değil, isminin bilinirliğine önem veriliyor. Fakat müzayedelerde piyasa oluşturmak için satışa koydukları eserlerini satın alarak, piyasa yaratmaya çalışan bir kesim, sanatın değil, sanatta oyunların daha geçerli olduğu gerçeğini de vurgulamış oluyorlar.

Sanat piyasasına para yatıranlar eğer sanatı gerçekten seviyor ve görsel sanatların dünyamızdaki değişimler ile birlikte yol almasını istiyorlar ise, çeşitli oyunlar ile sanat piyasasını etkilemeye çalışanlara değil, gerçekten sanatı sanat adına yapmaya çalışanlara yönelmelidirler ki, görsel sanatlar gerçek yerinden sapmasın.

Kapitalizmin paraya endeksli yüzü ile, sanatı kendi zincirine bağlamış olması yüzünden, artık sanat değil, satın alınabilen ve borsa gibi işlem gören bir platform yaratıldı.

Borsada suç sayılan maniplasyonların serbestçe uygulandığı bir sanat piyasasında sanatçı gerçek değerini nasıl bulabilir ki?

Artık günümüzde sanatçı seçimini de, sanat tarihçilerin yerine, örneğin iş adamıyken hadi biraz da sanata bulaşayım diyerek galericiliğe soyunmuş olanlar da yapıyor.

Bu durumda oyunları bozma görevi, sanata yatırım yapan gerçek sanat severlere düşüyor.

SANAT YATIRIMCISINA TAVSİYELER;

1-Araştırmacı olun. Şişirme haberler ile önünüze sürülenin, yarın sizi hayal kırıklığına uğratabileceğini de göz önüne alın ki, ülke sanatının önünü global dünyaya açabilesiniz.

2-Bulunduğunuz ülkede, bölgenizde bulunan sanat atölyelerini fırsat buldukça ziyaret edin. Bir liste oluşturun ve ilginizi çeken sanatçıları izlemeye alın.

3- Sanat tarihçilerin söylediklerine kulak verin ve hatta onları da kafanıza takılan konular ile ilgili olarak sorgulayın çünkü, bugün sanat eseri gibi, sanata yön verebilen bazı tipler de satın alınabiliyor.

4- Geçtiğimiz on-on beş yıl öncesini araştırım ve o zamanlarda ön planda olan isimleri gözleyin ve bugün nerede olduklarına, o gün ile bugün arasında nasıl bir gelişim ortaya koyabildiklerine bakın.

5- İzlemeye aldığınız sanatçıların, nerelere girebilmiş olduklarını, haklarında nelerin yazılmış olduğuna önem verin. Şunu bilmelisiniz ki, taşıma suyla döndürülen değirmenden çıkacak unu üflediğinizde elinizde bir şey kalmaz…

6- İzlediğiniz sanatçıların dünya sanat tarihindeki yerlerini ve bulunduğunuz ülkedeki yerlerini araştırın.  Görsel sanatlarda dünya sanat platformuna neler katmış olabileceğini veya bulunduğu ülkede sanata ve sanat tarihine neler katmış olabileceğini araştırın.

Read Full Post »

Rönesansın burjuvaziye yönelik sanatı günümüzde  sadece müzelerde ve  kitaplarda yer alıyor. Günümüz görsel sanatlarında  kavramsal sanatın önemi  çok fazla ve  artık sanatçıdan ustalık yerine, bir fikir bekleniyor. Sanatçı felsefesini ortaya koyan fikri ile ilgi çekerken,  günümüz sanatında yapılan bazı  saçmalıkların da sanat adına ilgi çektiğine tanık oluyoruz. Elbette ki sanat tarihi yeniden yazıldığı zaman, bir ayıklama olacaktır. Önemli olan bugünden yarına kalacak olan fikir üreterek, görsel sanatların nasıl bir yol alacağına da ışık tutmaktır.

 

BELLİNİ &BOTTICELLI Yücel Dönmez  ile… 

Kavramsal sanat ile birlikte resim ve tuval sanatının da biteceği söyleniyordu oysa, bugün baktığımızda, hala tuval sanatıyla müzayedelerde  büyük paralar dönüyor, yeni yetişen genç sanatçılar figüre yönelerek  bilgisayar teknolojisiyle  geçmişte yapılmış olanların tekrarlarını yapıyorlar. Artık sanat ikinci plana itilmiş durumda ve para sanatın yerini aldı. En çok kazanan sanatçı en iyi sanatçı olarak tanımlanıyor. En çok kazanan bazı sanatçıları araştırdığınızda, reklamlar ile bir yerlere geldiklerini, müzayedelerde  gerçekleştirilen oyun satışlar ile fiyatlarını yükseltmiş olduklarını görüyoruz.

 

LEONARDO& VERNEER Yücel Dönmez ile…

Kavramsal sanat ile birlikte görsel sanatlarda  önemli mesajlar vermek sanatta ustalığın önüne geçmiş durumda. Artık  görsel sanatlarda  ustalık  ortaya koyan sanatçının, yapıtıyla ne söylemek istediği ve  ne mesaj verdiği önem kazanmaktadır.

Benim  geçmişin ustaları ile  kendi platformumda buluşarak, yeniden bir yorum ortaya koyma  amacım, figürün, geçmiş sanatın ustalarının, bugün yaptıklarımla  bir araya gelmelerini sağlamak ve  onları müzelerden , güncel sanatın içine çekmektir. Ustalarla yaptığım  yorumlarımın bir mesajı da,  kolaj   ve boya çalışmalarımın üzerine imzamı, iddialı ve büyük bir şekilde atmak oluyor.

  

RAFAEL&LEONARDO Yücel Dönmez ile

 

Aslında bu çalışmalarımla, Yucel Donmez adını  sanat kavramı içerisinde, kutsallaştırma amacı da güdüyorum çünkü, Yucel Donmez imzası bugün görsel sanatlarda,  yenilikler işaretidir ve bugüne kadar da  sayısız yeniliklere imzasını atmıştır.

  

VAN GOGH& VERNEER Yücel Dönmez ile…

Kısır bir döngü içerisinde, maniplasyonla  yürütülmeye çalışılan görsel sanatlar dünyasında, dürüst, özgün çalışmalar ortaya koyabilmek  ve sanatçının yaptıklarıyla gündeme gelmesini sağlamak varken, reklamla görsel sanatçı yaratmaya çalışmak, sanatın temeline de dinamit koymaktır. Bugün  dünya sanat piyasasında sanata yatırım yapan insanların yüzde 80’i, edindikleri sanat eserinin sanatsal değerinden çok, borsa gibi ne kazandıracağını düşünüyorlar. Bence yüzde 20 gerçek koleksiyoncular da benim gibi sanatçılardan edindikleri eserleri kendi mekanlarında zevkle sergilerken, gelecekte eserlerimizden elde edebilecekleri paraları düşünmezler, çünkü onlar görsel sanatların  gelişmesine yardımcı olduklarını düşünürler, onlar için sanatçının ortaya koyduğu eser önemlidir.

 

RAMBRANTD&CARAVAGGIO  Yücel Dönmez ile…

__________________________________________________________________________________

CARGO CONCEPT

The art of the Renaissance for the bourgeoisie is now only in the museums and books. In today’s visual arts, conceptual art has a lot of prominence, and now an artist is expected rather than mastery. While we are interested in the idea that reveals the artist’s philosophy, we are witnessing some of the nonsense made in contemporary art as an interest in art. Of course, when art history is rewritten, it will be an elaboration. The important thing is to shed light on how visual arts will take a path by producing an idea that will be here tomorrow.  While we were told that art and canvas art would come to an end with conceptual art, today, when we look at it, there are still big bucks at the auction of canvas arts, young artists who are growing up are turning to the figure and doing repetitions of what has been done with computer technology. Now art has been pushed to the second level and money has taken its place. The artist who earns the most is described as the best artist. When you search for some of the most winning artists, we see that they have come to some place with advertisements, and have increased their gaming sales and prices at the auctions. Giving important messages in visual arts together with conceptual art is ahead of artistic mastery. It is now becoming important that the artist who has demonstrated mastery in visual arts, what he or she wants to say with his work and what message he gives.  The purpose of presenting a reinterpretation by meeting with my past masters on my own platform is to ensure that figurines, masters of past art, meet with what I do today and attract them into contemporary art. A message of my comments with the masters is that, on my collage and painting work, it is an assertive and massive throw.
In fact, with these studies, Yucel Donmez is the object of sanctification within the concept of art, because Yucel Donmez’s signature today is a sign of innovations in visual arts, and has also signed his innumerable innovations to this day. Trying to create a visual artist by advertising while putting dynamite on the basis of art is a way to put forward honest and original works in the field of visual arts which are trying to be carried out in a maneuvering cycle in a maneuvering cycle and to enable the artist to come up with what he has done. Today, 80 percent of people who invest in art in the world art market think that they will earn more like the stock market than the artistic value of their artwork. I think that 20 percent of the true collectors will enjoy the artworks they have acquired from artists like me in their own spaces, but they will not think of any money they can get from our works in the future because they think they help the development of visual arts.

Read Full Post »

“Genç kuşağın özgün  sanatçısı Berkan Baycan, Londra’dan sonra eserlerini İstanbul sanatseverlerine sunuyor. Sanatçının eserleri ile ilgili  TurkishArtMarket.com’un yorumu”

Art4Critic 

Tarihin derinliklerinden mesajlar  aktarmaya çalıştığı şeklinde yorumlanan  sanatçı Berkan Baycan, aslında, doğduğu topraklarda dinlediği masallardan etkilenip, Ağrı dağının yüksekliklerindeki yaylalardan gözüken kentin ışıklarıyla, kurduğu hayallerine götürüyor bizleri…

  

kadec59f-110×150-tc3bcyb-2017.jpg- nil-140×90-tc3bcyb-201

Doğubayazıt doğumlu  Berkan, o coğrafyanın büyüleyici  etkisini, büyük bir sabır ile işlediği tuvallerinde,  kümelenmiş noktalar  ve ışık etkisi yaratan renkleri  ile gözler önüne sererken, kentlerin yüksekten izlenmesinin, kendisinde bırakmış olduğu duyguyu belki de  bilinçaltının  yarattığı etki ile bizlere  sunuyor;  çünkü, çocukluğunu yaşadığı coğrafyada,  yeryüzünü yükseklerden izlemeye alışmıştır…   Yaylalarda gece, sanki farklı bir boyutu yaşamaktır, yeryüzü yoktur gecede, gökyüzünün milyarlarca yıldızlarıdır geceyi yaşatan ve kentler de, gökyüzünün  küçük yansımalarıdır sanki…

Berkan tarihi incelemeye başladığında,  bölgede yaşananları, Mezopotamya’daki medeniyetler ışığında ele alıyor. Sanatçı kişiliği ile, bizlere, iç dünyasında yaratmış olduğu fırtınayı, tarihin getirmiş olduğu  gerçekler ile bir mesaja dönüştürüyor. Sonuçta onun görmek istediği, sanatıyla  yaratmaya çalıştığı büyüleyici armonidir… Tarihsel vurguyu ise, sanatının felsefesini açıkladığında anlıyoruz…

 

kish-90×140-tc3bcyb-2018

Barkan Baycan’ın  resimlerine baktığımızda, koyu karanlığın içinden  yıldızlar gibi parlayan kentlerin yaşam ışıklarını hissediyoruz. Sanatçının da bizlere vermek istediği duygu budur fakat bu duygu gerçekte sanatçının o coğrafyadan gelen yaşamışlığının bir içsel yansımasıdır; geceler yaylalardan bakınca,  milyonlarca yıldızın gökyüzünde yarattığı bir uzay  senfonisi gibidir. Gözlerinizi alamazsınız, o duyguyu dağların yüksekliklerinde dolaşmış olan her insan  iyi bilir ve  Ağrı dağında ise yıldız şovu, bir uzay filmi gibidir… Berkan’ın resimlerinde, gökyüzündeki yıldızlar ile yeryüzü kentlerinin sınırları çizilmiş gibidir ve sanatçı öyle hissettiği içindir ki, yıldızları hayal dünyasında şekillendirmiştir.  Gece  yüzeyde karanlıktır. Yükseğe ulaşıldıkça gecenin içindeki kent ışıkları, yaşamın devam ettiğine işarettir. Aynı şeyi  yükseklerden gökyüzüne baktığımız zaman da  hissederiz, milyonlarca, milyarlarca yıldızlardan oluşan kümeler, evrenin  yaşamını bizlere hissettirir. Berkan Baycan resimlerindeki Mezopotamya felsefesini  dile getirirken, bir gerçeği de bize hatırlatıyor;  sanatçı  yaşamış olduğu coğrafyadan kopamaz ve içsel güdüsü ile çocukluğunun geçmiş olduğu doğaya dönüş yapar…

  

tammuz-ve-inanna-2-120×180-tc3bcyb-2107 – mavi-115×95-tc3bcyb-2017

Resimlerindeki noktaların ustaca kullanılmış olması ortaya konulmuş olan özgün kompozisyonlar, Berkan Baycan’ın gelecekte görebileceğimiz  çalışmalarıyla ilgili heyecanı da, doruğa çıkarıyor.

 

Küratörlüğünü Ş.Yakup Tarhan’ın üstlendiği “Şehrin Fısıltıları”, Kuruçeşme SANAT GEZGİNİ GALERİDE 30 Nisan’a kadar izlenebilir.

Read Full Post »

Sanata yatırım yapan Amerikalıların odağında bir galeri

Canan Korkmaz-Turkishartmarket.com (Özel)- Chicago’nun  galeriler bölgesinde  yer alan ECHT sanat galerisi, seramik, cam ve çeşitli malzemelerden oluşan çağdaş obje ve heykel galerisi.

Chicago koleksiyoncularının rağbet ettiği galeri, geleceğe ümit veren sanatçıları temsil ederek, sanat piyasasındaki durumlarını paylaşıyor.

Aslında yurt dışında sanata yatırım yapmak isteyenlerin hedefleyecekleri tipte bir galeri ve şimdiden sanatçılarından bir kısmı sanat piyasasında hatırı sayılır rakamlara ulaşmış durumda.

Yıllar önce bu galerilerden birinde ağaç heykelleri ile bilinen Martin Puryear adlı sanatçının sergisini gezmiştim. O zamanlar sergideki eserlerin fiyatları oldukça uygundu ve bu sanatçı gelecekte çok iyi bir yere gelecek demiştim. Nitekim Martin Puryear’ın eserleri bugün milyon dolarlara satılıyor…

ECHT galerde gördüklerim de bana geleceğe ümit veren önemli sanatçılar imajı verdiler ve bekleyip göreceğiz.  Örneğin, Marek Zyge, heykelleri ile şimdiden koleksiyonerlerin odak noktasında.

ECHT GALERİDEN BAZI Marek Zyge GÖESELLERİ

              

Read Full Post »

Esra Meral Demircan Resim Sergisi

Esra Meral Demircan “Görünenin Ardındaki Kadın” sergisiyle F Sanat Galeri’de.

Oldukça renkli ve pozitif enerji yüklü bu sergide sanatçının kadına dair algıları ve günümüz kadınının gücünü ve güçlü modern görüntüsünü simgelerle bütünleştirerek sanatseverleri  kadını maskelerin ve kalkanların ardından gösteriyor.

Devrim Erbil onun için tutkulu yetenekli ve zekasıyla diğer öğrencilerinden ayrıldığını belirterek kimsenin söylemeye cesaret edemediği şeyleri aşka ve tutkuya dair söylediğini belirtiyor.

Kadın varoluştan bu yana hep içsel iradesinin gücüyle bilinir. Bu öyle bir iradedir ki, kimi zaman acılara, zorluklara ve zorlamalara sabrederek boyun eğmesine neden olmuştur. Kadının o ruhundaki gücü ve bunun bedenine yansıyışı yadsınamaz bir gerçektir.

 

Bir materyal gibi görülen kadın her zaman sınırlandırmalarla karşılaşmıştır. Oysa kadın rengarenktir. O dilediği renge bürünebilir. Onun renkleri yaşamını yansıtır. O istediğinde herşeyi başarabilecek güçtedir. İşte bu yüzden kadının tüm gücü, rengi ve enerjisi iç dünyasından gelir.

Çoğu zaman kalkanlar kullanır kendini çepeçevreleyen; kimseler onu incitemesin dokunamasın diye. Bazen de maskeler takar görünenin ardındakini saklamak adına. Yaşadıklarını itiraf edemeyip içinde sırlar yaratan kadın, yanağında yediği tokatın değil, aldığı busenin iziyle yaşamak ister.

Davetkarlıkla suçlansa da, tabularla zorlansada, itilip kakılsada saklanır kadın görünenin ardına ve gülümser yinede dünyaya. İçinde kopan fırtınalar kamufle edilir ve o ürkek bakan bakışların ardında gizlenir acılar en derinlerine! Ama karşı koyar meydan okur tüm dünyaya kadın bazen abartılı, bazen cüretkar görüntüsüyle.

Bir haykırışın simgesidir.

 

Eserleri aşka ve tutkuyla dolu. Aşk insanı bazen havalarda uçurur bazense dibe vurdurur. Karmaşıklığı ve uyumsuzlukları yerine tam oturamamış puzzle parçaları, aşk ve kişisel şansı ise iskambil kağıtları betimler. Oyun kartları her birey için birer simgedir aslında içinde saklayıp söyleyemediklerini, hissedip haykıramadıklarını anlatan, ben bir kadınım dedirten.

Kişi kendi şansını yaratır. Yoksa hayat bir oyun mudur!

Zıt renkler ve duyguların ifadesi olan renkler bir tuvalde imgelerle buluşarak görünenin ardındaki o gizemli kadının varlığına dikkati çeker. Her erkeğin hayatında bir kadın vardır ve bu kadının görünenin ardındaki sureti o erkeğin aynadaki yansımasıdır!

Yaşadığı aşkla varolur kadın ya da karanlığında kaybolur. Siyah beyaz karşıtlığında, renklerin devinimiyle eşleştirdiği kadın; coşkulu maskesinin ardından seslenir usul usul. Zaman ve şans aşkla bütünleşir. İmgesel bir dünyada gerçek huzuru yaşar her kadın, ta ki kapısı çalınana dek!

Sanatçı günümüz kadınının gücünü ve güçlü modern görüntüsünü simgelerle bütünleştirerek sanatseverleri kadını maskelerin ve kalkanların ardından yeniden görmeye yöneltiyor. Eserlerinde imgelem bir dünyanın yansımasını siyah-beyaz karşıtlığında renklerle ve şans kartlarıyla, aşk ve tutkuya dokunarak görünenin ardındaki asıl kadına dikkatleri çekiyor.

Sergi tarihi ve saatleri: 04.Nisan.2018 – 21.Nisan.2018

Pazar günü hariç haftanın her günü 10:00 – 18:30 saatleri arasında ziyaret edilebilir.


TURKISHARTMARKET.COM    Esra Meral Demircan

Art4Critic

Esra Meral Demircan’ın resimlerine bakınca, kadın üzerinden kumar oynayan ve hep kazanan taraf olan Kapitalizm aklıma gelir… Çünkü Kapitalist düzende kadının rolü sistemin iniş çıkışlarında da aktiftir;  kadın modayı belirler ve yönlendirir… Kadın güzellik sektörünü ayakta tutarak, ülkelerin ekonomisine tüketici rolü ile büyük katkı sağlar… Kadının ayakları üzerinde durarak erkekler ile iş dünyasını paylaştığı ülkelerde,  modern demokrasi  ileri seviyededir… Kadın duruşu, şekli ve  davranışları ile, bulunduğu ülkenin rengini, kalitesini ve dış dünyaya karşı ağırlığını temsil eder. Bu yüzden Esra’nın resimlerine batığımda, Kapitalizmin kadın üzerindeki  kurguları  ile yüz yüze gelerek, bir çok soruların yanıtını aramaya başlıyorum…

Sanki Esra resimleriyle, “Ey kadınlar, kendinize gelin, güç ise önemli olan demokrasilerde,  sizler zaten güçsünüz ve isterseniz yönetimlerin adını sizler koyabilirsiniz, yeter ki, çok renkli, çok yönlü ve çok farklı bakış açıları ile durumunuza bakın ve yönlendirildiğiniz kapitalist sistemlerde, sizlerde yönetimlerin yönlendirilmesini sağlayın ve gücünüzle, yönetimleri istediğiniz yöne çevirin…

Esra Meral Demircan adını gelecekte çokça duyacağız. Çünkü o bugünden yarına ümit veren genç sanatçılar arasında, üretici ve yaratıcı gücünü kabul ettirmiştir…


SANATÇI ÖZGEÇMİŞİ

Esra Meral DEMİRCAN;

1999 yılında Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi, Güzel Sanatlar Fakültesi, Resim Bölümü’nü kazandı ve 2003 yılında mezun oldu. Uygulamalı Atölye olarak Gravür’ü seçen sanatçı burada Özgün Baskı Resim çalışmalarına da ağırlık verdi. 2003-2004 yılları arasında İstanbul’da G-Art Galerisinde Sanat Danışmanlığı yaptı. 2007 yılında Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Resim Bölümü’nden ‘Barok Dönem Ölüdoğa Resminde Kullanılan Nesneler ve Kendi Çalışmalarıma Yansımaları’ başlıklı Yüksek Lisans tezini tamamlayarak mezun oldu. 2005-2007 yılları arasında Doğuş Üniversitesi, Sanat ve Tasarım Fakültesi, Resim Bölümü’nde Araştırma Görevlisi olarak çalıştı. Yine bu yıllarda Uluslar arası bir konferansa katıldı. ‘ACS Crossroads in Culturel Studies Conference, University of the West Indies, Mona, 03.07.08-07.07.08, Kingston, Jamaica

Oturum: ‘Storytelling in Postmodern Condition’ (Postmodern Durumda Hikaye Anlatımı)
Konu: İngiliz Postmodern Yönetmen Peter Greenaway’in “The Story in the kCook, The Thief, His Wife& Her Lover’s Story” (Aşçı,Hırsız,Karısı ve Sevgilisi) adli filminin Resim Sanatıyla Bağlantılı Analizi

Bazı eserleri özel koleksiyonlarda yer alan sanatçı Yurt içi ve Yurt dışı olmak üzere çok sayıda karma sergi ve sanat fuarına katıldı. 4 kişisel sergi açmış olan sanatçı halen çalışmalarını İstanbul’da sürdürmektedir.

Sergilerinden örnekler;
Kişisel Sergiler

F Sanat Galeri “Görünenin Ardındaki Kadın” Kişisel Resim Sergisi, 04.2018, İstanbul
Galeri Bohem, “Ağlar: Şehir ve Nesne” Kişisel Resim Sergisi, 07-21.01.2017, İstanbul
G Art Galeri, G Mall, Kişisel Resim Sergisi, 01-15.09.2004, İstanbul
İTÜ Mühendislik Fakültesi Gümüşsuyu Tesisleri, 07.04.2004, İstanbul
Kocaeli Üniversitesi, Atıf Ural Sanat Galerisi,  03.03.2003, Kocaeli
 

Read Full Post »

 

 

JOHN HEARTFIELD VE POLİTİK FOTOMONTAJLARI

Art4Critic

Alman fotomontaj sanatçısı John Heartfield (1891-1968), geçen yüzyılda yaşanmış iki dünya savaşı arasında politik çalışmalar yapan bir sanatçıdır ve kullanmış olduğu yeni bir teknik, bugün photoshop olarak bilinen fotomontaj tekniklerinin gelişmesine önayak olmuştur.

John Heartfield, 1891 yılında Berlin’de, Helmut Herzfeld adı ile dünyaya gelmiştir. Birinci Dünya Savaşı’nın ortalarında; İngiltere’nin savaşa girmesinin hemen ardından Almanya’da aniden ortaya çıkmış olan İngiliz düşmanlığına karşı Alman adını İngilizleştirerek, John Heartfield olarak değiştirmiştir. Onun, fanatik Alman milliyetçiliğini olduğu kadar Birinci Dünya Savaşı sırasında Almanya’nın geneline hâkim olan İngiliz karşıtlığını protesto etmek amacıyla adını İngilizceye dönüştürdüğü söylenebilir.

 1  

John Heartfield, sanat tarihinde, Dada hareketinin Berlin ayağının “Club Dada” sanatçıları arasında anılır. Medya aracılığı ile sanatını ve politik yaklaşımının öznel tepkilerini olabildiğince özgün aktarma amacı güden; Berlin Dada hareketinin kurucuları ve sol düşünceye mensup sanatçıları arasında bulunan John Heartfield’ın fotomontaj düzenlemeleri, Alman dışavurumculuğu ile yalın toplumsal gerçekçi konuların birleştiği politik çalışmalar olarak bu gurubun içinde ayrı bir öneme sahiptir. John Heartfield’ın, Berlin Dada döneminde doğrudan sanat kurumlarını hedef alarak savaşa ve sanatın geleneksel kurallarına karşı oluşturmuş olduğu çalışmaları, 1930’lu yıllarda ve sonrasında, kuruluşunun ilk günü üyesi olduğu Alman Komünist Partisi’nin (Kommunistische Partei Deutschlands, KPD) önerdiği ilkelerden hareketle ülkede artan ırkçılığa, Nazizm’in yükselişine ve Hitler’e karşı sınıfsal bilincin uyandırılmasına giden politik bir eylem alanı olarak şekillenir. Gazete ve dergi gibi yaygın medya kanalları aracılığıyla yayımlanan yapıtlarında yer alan sloganlarla büyük halk kitlelerini, Nazi Partisi (Nationalsozialistische Deutsche Arbeiterpartei, NSDAP) ile beliren tehlikeyi görmeleri konusunda uyarır. Halkın büyük bir bölümünün ezilen, sömürülen bir gruba dâhil olduklarını görmeleri için devletin koruyucularının değerlerini alaşağı ederek iktidara ve onun toplumsal kurumlarına tek başına kafa tutar.

 3   4

John Heartfield’ın özellikle “Resimli İşçi Gazetesi” (Die Arbeiter-Illustrierte-Zeitung/AIZ) için düzenlemiş olduğu kapak fotomontajları, bir kompozisyondan ziyade resim ve metinlerin güçlü bir kombinasyonudur. John Heartfield’ın fotomontajları, Weimar Dönemi’nin politik sanatı hakkında en önde gelen örnekleri oluşturur. İçinde büyüdüğü Weimar Cumhuriyeti’ni şiddetle eleştirmiş olan sanatçının Almanya’da Nazi rejimi boyunca (1933-1945) çalışmaları yasaklanmış, siyasal otorite tarafından kendisi vatan haini olarak ilan edilerek, vatandaşlıktan ihraç edilmiştir. 1933’te Hitler diktatörlüğünden kaçarak Prag’a sığındığı dönemde AIZ için fotomontajlar üretmeye, 1938’de İngiltere’ye sürgüne gönderilene dek devam etmiştir. İkinci Dünya Savaşı sonrası vatandaşlığı iade edilen sanatçı,1949 yılında ülkesi Almanya’ya geri döndüğünde Almanların çoğunluğunun diğer ülkelerden geri dönen Nazi karşıtı mültecileri ülkede istememeleri dolayısıyla zor günler geçirmiştir. İkinci Dünya savaşı boyunca antifaşist bir sürgün olarak bulunduğu Londra’da olduğu gibi daha sonra ülkesi Doğu Almanya’ya dönüşünde de bir yabancı gibi yaşamak zorunda bırakılmıştır. Sovyetler Birliği’nde Josef Stalin’in ölümünden sonra (1953) gecikmeli de olsa Demokratik Almanya Cumhuriyet’inde (Deutsche Demokratische Republic/DDR) değişiklikler başlamış, “Batı Göçmenlerini” kapsayan kararlar geri alınmış, John Heartfield sanatsal ve politik olarak takdir edilmiştir. Ekim 1956’da Alman Sanat Akademisi (Deutsche Akademi der Künste) kendisini akademi üyeliğine seçmiştir. Aynı dönemlerde parti üyeliğinin de ara verilmeksizin sürdüğü kararı alınmıştır.

 5     6

1968 yılında geçirdiği kalp krizi sonucu Berlin’de vefat eden sanatçı, elinde bulunan tüm çalışmalarını, belgeleri ve fotoğrafların tamamını Berlin’de bulunan Alman Sanat Akademisi’ne (Deutsche Akademie der Künste zu Berlin) bağışlamıştır.

 7

John Heartfield’ın amacı ününü yaymak olmamıştır. Onun asıl amacı Naziler ile toplumsal adaleti ve insan haklarını tehlikeye atan diğer herkese karşı uyarıları yaygınlaştırmaktır. Failleri ve mekânları değişmiş olsa bile, John Heartfield’ın işaret ettiği kötülükler, militarizm, savaş vurgunculuğu, etnik kırım ve temizlik, politik yozlaşma ve komplo, bugün de varlığını sürdürmektedir.

Görsel Referanslar:

Resim 1. John Heartfield, bir İngiliz gözaltı kampında (Internierungslager). 1940’lı yıllar, Londra.

Resim 2. John Heartfield, Taklit (Mimikry), adlı fotomontajdan taslak görüntü, 1934.

Resim 3. John Heartfield, Jürgen Kuczynski’nin “Özgürlük Çağrısı: Alman Gizli Radyosu’nun Hikâyesi” (Freedom Callling: The Story oft he Secret German Radio), adlı kitap kapağı tasarımı, 1939.

Resim 4. John Heartfield, “Savaşın Ağırlığı” (Burdens of War), “Nazi Almanyasının İçyüzü” (Inside Nazi Germany) adlı derginin 40. sayısı için yapmış olduğu kapak çalışması, Mart, 1940.

Resim 5. John Heartfield, “Amerikan Potası” (American Melting Pot). Kitap resimlemesi için taslak, 1946.

Resim 6. John Heartfield, “Hitler Selamının Anlamı: Küçük Adam Bol Bahşiş İstiyor” (Der Sinn Des Hitlergrusses:Kleiner Mann bittet um grosse Gaben) 16 Ekim 1932, AIZ.

Resim 7. John Heartfield, “Polis Komiseri ile Kendi Portresi” (Self-Portrait with Police President Zörgiebel) adlı fotomontaj çalışması taslağı, 1929.

[1] Bu bilgiler, Şubat 2018’de MSGSÜ Yayınları’ndan çıkmış olan “John Heartfield ve Politik Fotomontajları” adlı kitaptan alınmıştır (Bostancı, Meral (2018) John Heartfield ve Politik Fotomontajları, 328 sayfa. MSGSÜ Yayınları:İstanbul.

_______________________________________________________________________________________________________________________

 

*Bu görüntüler, sanatçının torunu John J Heartfield’ın küratörlüğünü yaptığı John Heartfield Sergisi’nin (John Heartfield Exhibition) izni ile yayınlanmaktadır.  John Heartfield Sergisi, sadece John Heartfield’ın hayatı ve çalışmalarıyla ilgili en kapsamlı web sitesi değil, ayrıca dürüstlük ve cesaretle sanat ve sanatçılar için güçlü bir politik sanat müzesidir.

(These images are courtesy of The John Heartfield Exhibition, curated by his grandson, John J Heartfield. The Heartfield Exhibition is the not simply the most comprehensive website regarding the life and work of John Heartfield. It is also a powerful political art museum for art & artists with integrity & courage)


MERAL BOSTANCI KİMDİR?

1971 yılında İstanbul’da doğdu. Anadolu Üniversitesi İşletme Fakültesi’nden mezun olduktan sonra Sanat

Kuramı ve Eleştiri Yüksek Lisans Programı’nı John Heartfield ve Nesne Yorumu” başlıklı tez

çalışması ile tamamladı. Resim, heykel, fotoğraf, sinema ve edebiyat gibi disiplinler başta olmak

üzere sanatsal alanlarda yazıları, röportajları ve akademik makaleleri bulunmaktadır.

Sanatçıların yaratıcı çabalarına dikkat çekerek, kişileri ve kurumları sanata değer veren bir

bilinç düzeyine taşımak amacıyla 2014 yılında Meral Bostancı Sanat Yönetimi” sitesini

(www.meralbostanci.com.trkurdu. Halen sanat yönetimi çalışmaları ile birlikte çeşitli sanat

etkinliklerine bireysel proje bazında destek olmaya devam etmekte, kurumsal düzeyde sanat

danışmanlığı yapmaktadır.

 

Read Full Post »

FİGEN BATI RESİMLERİ

Sanatçının içindeki çığlığının yansıması…

Yücel Dönmez

Yüreğinde  esen fırtınaları tuvale taşıyan biri olarak görebiliriz Figen Batı’yı.  Resimlerinde hiç de yabancı olmadığımız doğal esintileri, hava akımlarının yarattığı kıpırdanmaları fırçası ve renkleriyle yüzeye taşıyan sanatçı, aslında yaşam içinde aradığı çıkışın yolunu bulmak için hissettiklerini, hırçın ve kararlı  çabaları ile tuvalde deniyor ve yarattığı dinamizmde bazen kırmızıya açılan bir kapı aralamayı başarıyor.  Onun, çıkışın kapısı olarak belirlemiş olduğu ve iç güdüyle yarattığı kırmızı, bizi bir kara delik gibi içine çekerek, düş dünyamızda geziye çıkarıyor. Bu yüzden Figen Batı’ya, izleyiciye düş kurduran ve izleyeni bulunduğu andan uzaklara götüren duyguların ressam da diyebiliriz.

  

Figen Batı’nın resimleri, sanatçının kendi iç dünyasında yaşadığı ve günlük hayatta dışa vuramadığı coşku dolu duygularının, tuvaldeki yansımalarıdır.  Batı’nın çalışmaları bir yerde, toplumdaki çarpıklıklara karşı da  sert ve kararlı bir duruştur. Bazıları hiddetini, nefretini  açıkça dışa vurabilir fakat, sanatçı çoğu zaman iç güdüsünün dürtüsüyle isyanını sanatına yansıtır ve Figen Batı, içindeki isyanın çığlığını, renk ve dinamik lekeler ile bize ulaştırmaktadır.

 

Sanatçının ustaca kullandığı tekniği, müziksel bir armoni ortaya koyarken, aynı zamanda bizlere sessiz bir şiiri de fısıldamaktadır…

 

 

Read Full Post »

Selman Akıl- Sanat yazarı

Selman Akıl Hakkında 

(1986 yılında Batman’da doğdu. 2011 yılında Marmara Üniversitesi Fransızca Kamu Yönetimi bölümünde lisansını tamamladıktan sonra 2013 yılında Paris VIII Vincennes – Saint-Denis Üniversitesi’de Çağdaş Felsefe ve Kültür Eleştirileri bölümünde “Gilles Deleuze’de azınlık kavramı ve çokkültürlülük politikaları” başlıklı tezini vererek yüksek lisansını tamamladı.  2014 yılından beri Fransızca ve İngilizceden freelance çeviriler yapmakta ve sanat üzerine yazılar yazmaktadır.)

YÜCEL DÖNMEZ RESMİNDE ORGANİK GLITCH

Hata, kayma, bozulma anlamlarına gelen glitch sözcüğü gün geçtikçe daha çok dijitalleşen dünyada sıkça karşımıza çıkmakta ve bugün oldukça popüler bir estetik biçim olarak yaygınlık kazanmış durumda. Dünyanın bir çok yerinde bazı ressamlar bütünüyle dijital alanın içinden doğmuş ve dolayısıyla yeni medya sanatının bir parçası sayılan bir sanat akımı ve estetik biçim olan glitch sanatı estetiğini kullanarak, tuval resimleri yapmakta. Bu ressamların bir çoğu bilgisayarlarla dijital alanda üretilmiş glitch imgeleri karşılarına alarak, boyalarla bu imgelerin analog yeniden üretimlerini gerçekleştiriyorlar. Böylece, glitch estetiğini bir nesne temsili olarak, analog bir şekilde yeniden üretiyorlar. Buna karşın, Yücel Dönmez’in resimlerinde glitch sanatının henüz doğmadığı bir dönemden başlayarak, resim sanatının kendi tarihsel ve teknik dinamikleri çerçevesinde, glitchin ya da bazı glitch öğelerinin, tuvalde oluşumuna tanıklık ediyoruz ve bu tanıklık, resim sanatının kendi dinamiklerinden doğan bir süreci gösterdiğinden daha bir önem taşıyor.

   

Yücel Dönmez- Polyüretan heykel ve tuvalde Glitch etkili resim.

 

Gilles Deleuze, Francis Bacon üzerine yazdığı Duyumsamanın Mantığı kitabında ressamın mücadelesiyle özgün figürün doğmasının kilit noktası olarak gördüğü ve kaos-tohum olarak ifade ettiği diyagrama üç farklı yaklaşım çerçevesiyle üç resim geleneğinden söz eder. Birincisi ve Deleuze’ün üzerinde en fazla durduğu ressamın aynı anda hem bir kaos hem de figür için bir tohum olan diyagramla özgün figür ürettiği gelenek, ki Francis Bacon da buraya dahildir. İkincisi, diyagramın tüm resmi kapladığı soyut ekspresyonizm ve action painting gelenekleri. Üçüncüsü, Yücel Dönmez resimleri bağlamında daha çok üzerinde duracağımız olacak olan, diyagramın yerini sembolik koda bırakarak dijital bir yapı oluşturan soyut resim. Elbette her üç gelenekte de, üretimleri esnasında farklı vurgular yaparak kendi özel “dil” ve “deyişlerini” oluşturan ressamlar mevcut. Gilles Deleuze’ün resim sanatına dair oluşturduğu bu kategori ve bu kategorileri oluşturan süreçler ve onların içerikleri Yücel Dönmez’in resimleriyle oldukça örtüşmekte.

  

Yücel Dönmez heykeli- 3 farklı görünüş

 

İlkin tuvale ressamın ne yapacağına karar verdiği an bağlamıyla örtüşmekte. Yücel Dönmez’in ilk andan itibaren yeni ve farklı bir şey yapmaya karar verdiği an ile Deleuze’ün resmin, ressam daha resim yapmaya başlamadan önce ressamın kafasında ve boş tuvalin üzerinde yer alan sonsuz klişeleri süpürerek, kendi resmini yapmasına dayandığını söylediği nokta bağlamında örtüşmekte. Yücel Dönmez henüz daha ilk başlarda böyle bir kararla başlar kendi resim çizgisini oluşturmaya: Bütünüyle yeni ve kendine özgü bir tarz olacaktır, aynı zamanda geleneksel ve çağdaş olacaktır. Bu nedenle ilk dönemlerde yaptığı resimleri “çağdaş ebru” olarak tanımlar. Figüratif geleneği bir kenara bırakır, ebru gibi geleneksel bir alana yönelir, bunun üzerinden yeni teknik ve biçimsel öğeler geliştirir ve ister kültürel ister teknik klişeleri daha resme başlamadan önce tuvalinden süpürür. Bir sonraki süreç de yaklaşımının ve malzemesinin sağladığı olanaklarla tuvalde kendi görsel deyişlerini bulmaktır.

Yücel Dönmez- Tuval üzeri akrilik100X120 cm 

 

Yücel Dönmez resimlerinde bu deyişler, ister kültürel klişeye ve figüratif geleneğe karşı aldığı konum, ister ebru sanatının organik doğasıyla kurulan ilişki bağlamında Gilles Deleuze’ün dijital olarak kategorilendirdiği soyut resme ilişkin bir duruma gelmektedir. Gilles Deleuze için soyut resimin dili ruhanilik formatında programlanmış bir sembolik ikili kod olarak işleyen bir dijital dildir, aynı zamanda bu dijital dil sanatçının ellerinden ziyade gözleri üzerinden yapılanan bir oluşumdur. Diyagramın burada yeri yoktur. Diyagram figürün kaos-tohumudur ve sanatçı elleriyle bu görsel kaos,  bu şans eseri kaza, bu hatadan özgün figürünü doğurur. Soyut ekspresyonizm ve action painting özellikle, örneğin, el merkezde olarak bu kaosun bütün resmi kaplamasıdır. Buradaki dil biçimsel benzerlikler üzerine kurulu analojik bir dildir. Ne var ki burada dijitalin Matematiksel İletişim Teorisi bağlamında yapı ve işleyişini düşündüğümüzde Deleuze’den farklı olarak buradaki kaos ile yine dijital arasında doğrudan bir ilişki olduğunu da görebiliriz. Dijital iletişimin kökünü oluşturan ve bu teoride iletilen mesajın düzensizlikle kapasitesinin artırılması anlamına gelen entropi kavramını buradaki kaos olarak düşünebiliriz. Yine informatik teoride teknik olarak dijital araçlarda karşımıza çıkan glitchlerin sebebi de yine bu kaos ya da entropidir.

 

Yücel Dönmez’in resimlerini bu yaklaşım çerçevesinde düşündüğümüzde, onun resimlerini dijital bir yüzey üzerine kurulu ama kaos-tohumun tümüyle dışlanmayıp bu yüzeye entegrasyonunun sağlandığı bir resim olarak düşünebiliriz. Dolayısıyla onun resmi, Deleuze’ün yapmış olduğu kategoride hem soyut resim hem de soyut expresyonizm özelliklerini taşımaktadır.  Burada Yücel Dönmez resimlerinin çıkış noktalarından biri olarak ebru sanatı gibi organik bir yapısı olan gelenekten başlamış olması da belirleyicidir diyebiliriz. Organik olan taşıdığı akışkanlık özelliğiyle dijitalin özelliğini yansıtır. Dijital sadece program değildir, dijital mesaj aktarımıdır, mesaj aktarımındaki düzensizlik, entropidir. Ebru sanatı organik bir yüzey üzerine işlenen bir programdır, soyut resim ise tuval yani somut eksende inorganik bir yüzey üzerine işlenen bir programdır. Yücel Dönmez ise tuvali organik bir yüzey olarak ele alır, akışları diyagramlara, diyagramları akışlara devşirir. Kaos-tohum soyut ekspresyonizmde olduğu gibi tüm resme yayılmaz, akışkan ama dingin bir yüzey olarak alt bir tabaka olarak durur, bütün resme hükmetmez, dijital kodlara dönmek için ressamın gözlerinin dokunuşunu bekler ve daha sonra bu dokunuşları takip eder.  Onun resimlerinde, spiritüel formattaki program soyut resmin genelinde olduğu gibi dışarıdan tuvale yansımaz daha çok alt tabakadaki kaos-tohumdan tuvalin yüzeyine çekilen dijital kodlarla oluşur. Ve artık bu dijital kodlar düzenlerini tuvalin yüzeyinde kazandıklarından hem yapı hem de görsel nitelik bakımından glitch özellikleri gösterirler.

                

Yücel Dönmez- Heykel

 

Resim sanatında glitch öğelerini kullanan bir diğer sanatçı Gerard Richter’dir. Fakat Richter daha çok fotoğraflar üzerinden işlerini üretmiştir. Bilgisayarlarla işlerini üreten glitch sanatçıları da işlerini fotoğraflara glitchler uygulayıp kompozisyonlar oluşturarak glitch sanatını gerçekleştirirler. İster Richter’in yaptığı gibi resim sanatında ister bilgisayarlarla olsun fotoğraflar üzerinden gerçekleştirilen glitchler, fotoğraf gibi mükemmel temsili sunan bir medyum için dijital alanda yukarıda söz ettiğimiz enformatik entropinin yüzeye çıkarılıp görünür kılınması söz konusudur. Yücel Dönmez’de ne var ki fotoğrafın oluşturduğu böyle bir ara yüze gerek yoktur. Soyut eksperesyonzmin yüzeyini oluşturan kaos-tohum ebru sanatında olduğu gibi organik bir yüzey olarak enformatik teorideki entropi nitelikleriyle bir alt tabaka oluşturur ve Yücel Dönmez buradan dijital kodları çekerek manüel glitchlerle soyut resmin spiritüel programını bütünsel kompozisyonda gözü aktif tutarak gerçekleştirir.

 

 

Read Full Post »

Older Posts »